3 Kas 2013

"Lala lala, cennet bu mu ola!"

Kaçıncı kez gidiyorum Amasra'ya, her seferinde mest olup dönüyorum, yeni hikayeler öğreniyorum.(Sevdiceğim ile ilk şehir dışı gezimiz olduğundan bizim için daha bir özeldir bu yarım adacık.)

Oraya gidip de, sahilde dolaşıp balık yemekle yetiniyorsanız büyük hata ediyorsunuz derim. Kesssinlikle! tekne turuna çıkmalısınız. Bangır bangır müzik açıp denizin ortasında dönüp duran saçma şeylerden bahsetmiyorum. Size özel turlar oluyor, her bir koya, kuytuya girip, molalar verip, doğru yanlış:) hikayeler anlatıyor kaptan.

Tavşan adası mesela.. Önceden manastırmışmış, fakat depremden sonra yıkılmış, harap olmuşmuş. Bir zaman sonra buraya tavşanları bırakmışlar, onlar da çoğalmış, yabanileşmişler. Fakat tavşanlar ürkek minnaklar olduğundan pek görünmezlermiş. İlk gittiğimizde, tekneyle adaya yanaşıp, martıların arasından siyah kulakları görünce pek bir şanslı hissetmiştik kendimizi. :)


Sonraaa.. 
Vay efendim, "Amasra" Pers kralının kızının ismiymiş, aman efendim şuracıktaki koyda denize girermiş.. Şu köprünün altından geçerken dilek tutarsanız gerçek olurmuş. (bizimki gerçek oldu vallahi) 
Doğru olsun olmasın bayılıyorum böyle hikayeler dinlemeye. :) Anlatılırken gözlerimi belertip, ağzımı açıp dinliyorum. 
Bu hikayeler doğruysa ve nesilden nesile aktarılıyorsa da, uydurmaysa da oranın kıymetli olduğunu gösterir bence..


Ne kadar kıymetli olsa da, insanoğlu bir şekilde elindekini mahvetmeyi biliyor. Accayip yetenekliyiz bu konuda, hele Türkiye doğayı, tarihi mirası yok etmede kimseye bırakmaz birinciliği. 

Son gidişimizde gördük ki, bir kısım ağaç kesilmiş, yüksek yüksek yapılar yerleşmeye başlamış. Yakındır "Tarihi Şehir Eski Amasra" ve "Yeni Amasra" diye ikiye ayrılması.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder