Çekingendim, tutuk ve saygılı.. İçine
kapanık değil ama. İlle de kendimi belli eder, derste ilk ben parmak
kaldırırdım. Kalabalıklarda yüksek sesle konuşur, herkese, her soruya
cevap verirdim, aradaki mesafeyi koruyarak. Elimi
tutsunlar, koluma girsinler istemezdim. Hele ki öpmeler, sarılmalar hiç
bana göre değildi. Sevdiğini söylemek mi? Hayır. Bunların yerine
konuşurdum durmadan, kocaman gülümserdim, uzaktan. Katıydım, mesafeliydim.
Sonra (neden oldu bilmem) kalbim yumuşadı, içim ısındı. Anladım ki; sevgisini
göstermeyen anne-babalar pişman. Sırtını sıvazlamayan dostluklar eksik,
sarılmanın verdiği güvenden (başka hiçbir şeyde bulunamayan) yoksun..
Şu bayram gününde de, kırgın olduğum herkesi gidip kucaklamak istiyorum. "Gel konuşup çözelim" yerine, "Üç günlük dünyada onu bunu boşveer!" demek. Sonra yaşananlar tekrar geliyor aklıma, kendime boşver diyorum.
(Daha tam yumuşamamış kör olasıca..)
Behçet Necatigil ne güzel, ne yalın anlatmış "Sevgilerde" şiirinde. Beynime çivi gibi çakılmıştı bu dizeler. İki
yaşında annesini kaybetmesi mi, bir babasının-bir anneannesinin evinde
geçen çocukluğu mu, yoksa genç yaşta tüberküloza yakalanması mıdır
kalemine böyle yazdıran, bilinmez. Hem "Geçtiği çizgilerden geçmedikçe, nasıl anlarız onu" değil mi?.
Sevgilerde
Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.
Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.
Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadı.